erenler diyarı
  SEYR-İ SÜLÜK-2
 

Buradan sonra sağ tarafta göğsümüzün altında bir nokta (2),

Göğsümüzün üstünde solda (3),

Göğsümüzün üzerinde sağda (4),

Kürek kemiklerinizin birleştiği nokta (5),

Kaşlarınızın birleştiği nokta (6),

Saçlarınızın alnınızla birleştiği yer (7);

7 tane gök katını işaret eder ve seyr-i süluğün insan vücudundaki dizaynıdır.

Virdinizi çekerken yani günlük zikrinizi yaparken, 15.000’e kadar solda kalp üzerinde yaparsınız. O 1. katı ihata eder. Sonra 2.-3.-4.-5.-6. ve 7. katları ifade eder. 7. kata ulaştığınız zaman 33.000 zikirdesiniz. Sakın orada bırakmayın. Zikrinizi artırma konusunda devam edin. 33.000’i 47.000’e kadar mutlaka çıkarmaya çalışın. Ondan sonra da kalp zikrini usul haline getirin ki; seyr-i sülûkunuz sadece Allah’a ulaşmakla kalmasın, sizi daimî zikrin sahibi kılsın.

Seyr-i sülûğun muhtevasına ulaşmak için, konunun başında başlayalım. 1. basamakta olayları yaşarız. 2. basamakta olayları değerlendiririz. Bu değerlendirme statüsüne göre Allahû Tealâ bizi seçer. Allah, kimleri seçer? Kim başka insanları Allah’ın hidayet yolundan men etmiyorsa, onların hidayete ulaşmasına engel olmuyorsa, onların hepsini seçer. Bu seçilenlerin hepsi Allah’a ulaşmayı dileyecek değildir. Onlardan ’dan daha azı, Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdir. Her devirde bu statü devam eder, gider. İnsanların çok büyük bir çoğunluğu ne yazık ki bu dileğin sahibi olmamışlardır, olmuyorlar, olmayacaklar da. Allahû Tealâ’nın dizaynına dikkatle bakın. Öyle bir gün gelir ki; birtakım harplerden sonra geriye kalan insanların büyük kısmı hidayet üzere olur. İşte o çağ, altın çağıdır.

Allah’a ulaşmayı dilemeden evvelki son durumda, 2. basamakta, Allahû Tealâ tarafından insanlar seçilir. Bu seçilenlerin küçük bir kısmı Allah’a ulaşmayı diler. Kişi 3. basamaktadır. Allah kalbinizdeki bu talebi görür görmez, Rahmân esmasıyla tecelliye başlar ki; kişi 4. basamaktadır. Allahû Tealâ, o kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi ve görme hassasının üzerindeki gışaveti alır, kişi 5. basamaktadır. Allahû Tealâ, kulaklarındaki vakrayı ve işitme hassasının üzerindeki mührü alır, kişi 6. basamaktadır. Allahû Tealâ, kalbindeki ekinneti ve mührü alır, ekinnetin yerine de ihbat koyar; kişi 7. basamaktadır.

Bu işlemlerle Allahû Tealâ neyi sağlar? Bu işlemlerle o kişinin görmeyen gözlerini görür hale getirir, o kişinin işitmeyen kulaklarını işitir hale getirir, o kişinin idrak etmeyen kalbini idrak eden hale getirir. Kör, sağır, dilsiz ve idraksiz olan kişi; gören, işiten, bilen, idrak eden hüviyetine ulaşır. Yetmez, bu sırada Allahû Tealâ o kişinin günahlarını örter. Yani kişi Allah’a ulaşmayı dilediği anda, mutlaka sevapları günahlarından öteye geçen biridir. Allah’ın verdiği o fazla derecatlarla, mutlaka hasenatı seyyiatini aşan biridir. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, sevapları, günahlarından fazla olandır. Allah’a ulaşmayı diledikten sonra mutlaka hemen arkasından böyle olur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerse her halükârda günahları sevaplarından fazla olarak kalacak olanlardır.

8. basamakta kalbinize ulaşan Allahû Tealâ, 9. basamakta kalbinizdeki işlevini tamamlar, nur kapısını Allah’a çevirir. Göğsünüzden kalbinize nur yolunu açar, 10. basamaktasınız. Zikir yapmaya başlarsınız, kalbinize Allah’ın rahmeti ve fazlı ulaşır. Rahmet kalbinizin içine girer. Kalbinize bu nurun girmesi 11. basamakta tahakkuk eder. Nurlar, %2’yi bulduğu zaman, 12. basamaktasınız ve huşûya ulaşırsınız. Huşûya ulaşan herkes için Allahû Tealâ, o kişinin mürşidini görmesini emreder. Allah’tan istemesi mutlaka gereklidir. Allahû Tealâ bunu isteyen kişiye kıldığı hacet namazıyla, mutlaka mürşidini gösterir.

İşte seyr-i sülûk denilen müessese bu noktaya kadar yoktur. Bu noktaya kadar Allahû Tealâ’dan tam 12 tane ihsan almıştır. Seyr-i sülûk, 12 tane ihsanla mürşidine ulaşan kişinin tâbiiyetini gerçekleştirmesinden sonra başlar.

İnsanlar Kur’ân-ı Kerim’i gerekli boyutta tetkik etmedikleri için, hep el yazması kitaplardan emaniyye bilgilerle mücehhez oldukları için, bütün üniversitelerin öğretim programları o kitapların standartları içinde gerçekleştirildiği için, insanlar tasavvufu Kur’ân-ı Kerim’in dışında bir şey zannetmişlerdir. Tasavvuf Kur’ân-ı Kerim’in bütünüdür.

Allahû Tealâ’ın dizayn ettiği bir sistem içerisinde mürşidine ulaşan kişi, bundan 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve bütün sahâbe tarafından yaşanan İslâm’ı yaşayacaklardır. Onlar, zamanımızda tasavvuf denilen olayın bütününü yaşamışlardır. Tasavvuf, Kur’ân’ın ta kendisidir. Geleneksel İslâm’ı başka bir statü, tasavvufu başka bir statü içinde değerlendirenler ve tasavvufu Kur’ân’ın dışında bir şey zannedenlere ithaf olunur.

Tasavvufun 9. asırda ortaya çıkmış bir yanlış davranış biçimi olduğunu iddia edenler bile vardır. Tasavvuf ezelîdir. Âdem (A.S) da tasavvufu yaşadı, Nuh (A.S) da, İbrâhîm (A.S) da, Musa (A.S) da, İsa (A.S) da, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz de tasavvufu yaşadılar. Hepsinin yaşadığı dîn aynı dîndi ve 7 safha, 4 teslimden oluşuyordu.

İşte böyle bir muhtevada, irşad makamına ulaşan kişi seyr-i sülûkün başlangıç noktasındadır. Burası 14. basamaktır. 13. basamakta kişi hacet namazını kılar. Bu söylediğimiz standartlardan geçen kişi zaten cenneti hak etmiştir. Ama daha üst cennetlere gidebilmesi, mutluluğu yaşayabilmesi, Allah’ın, Allah’a ermiş bir evliyası olabilmek seyr-i sülûku gerçekleştirmekle mümkündür. Öyleyse bu kişi ruhunun vücudundan ayrılabilmesi için, mutlaka irşad makamına ulaşmak mecburiyetindedir. Allah’ın gösterdiği kişiye ulaşılır, ulaşıldığı an 7 tane ni’met oluşur:

Devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerinde yerleşir. Bu, seyr-i sülûkun başlangıç noktasıdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

“Onların başlarının üzerine Allah’ın katından ruh gönderilir ve onların kalbinin içine îmân yazılır.”

Başlarının üzerine gönderilen ruh, devrin imamının ruhudur. İster bir nebînin ruhu olsun ister bir nebî olmayan velî resûlün huzur namazının imamı olduğu devreye rastlasın, her hâlükârda devrin imamının ruhu bu âyet-i kerime gereğince, o kişinin başının üzerine gelir yerleşir. 2. ni’met olarak Allahû Tealâ yine aynı âyet-i kerime gereğince, kişinin kalbinin içine îmân kelimesini yazar.

-21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

-32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

 

 
  Bugün 10 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol